top of page
  • Instagram
  • Facebook
  • X
  • Youtube
logo png.PNG
about-11.jpg

Tarihi Memişağa Konağı

Sürmene'nin 4 km. kadar doğusunda, sağda, yol üstünde geniş saçaklarıyla uçmaya hazırlanan kartala benzeyen güzel bir ko-nakla karşılaşılır: Hacı Yakuboğlu Memiş Ağa Konağı…

 

Konağın varlığı 1800 lü yıllara kadar uzanır. Osmanlı döneminde, imparatorluk toprakları idari açıdan eyaletlere bölünerek yönetiliyordu. Eyaletlerin başındaki valiler, çeşitli olanaksızlıklar yüzünden denetimde güçlük çektikleri yörelerde, devlet adına vergi toplayacak, güvenliği sağlayacak yardımcılar seçerlerdi. Bu yardımcılar, o yörede sözü geçen, güçlü, varlıklı kişiler arasından atanırdı . Yöremizde "ağa" adıyla bilinen bu görevlilerden biri de Memiş Ağa idi. 1700'lerin sonlarında adını duyurmuş olan bu sülaleye, 1800 başlarında Trabzon valisi tarafından Sürmene ve çevresi için idari görev verilmişti. Tarihçiler, Memiş Ağa'nın, Hacı Yakup'un en büyük oğlu olduğunu ve yüklendiği ağalık görevini başarıyla sürdürerek çeşitli yararlılıklar gösterdiğini yazarlar. Kastel'deki konağın yapımının da 1834'lerden sonra olabileceği belirtilir.

Sürmene'nin 4 km. kadar doğusunda, sağda, yol üstünde geniş saçaklarıyla uçmaya hazırlanan kartala benzeyen güzel bir ko-nakla karşılaşılır: Hacı Yakuboğlu Memiş Ağa Konağı…

 

Konağın varlığı 1800 lü yıllara kadar uzanır. Osmanlı döneminde, imparatorluk toprakları idari açıdan eyaletlere bölünerek yönetiliyordu.

Konak, büyük ve farklı görünüşüne karşın, Sürmene köy evlerinin yapı ve plan geleneklerine uyar. Tek farkı, oda ve mekanların iki kata paylaştırılmış olmasıdır. Konağın zemin katta üç kapısı vardır. Bunlardan ikisi Doğu ve Batı cephelerinde karşılıklı olarak açılmış, biri de kuzey cephesinde, denize bakan yöndedir. Karşılıklı kapılardan girildiğinde birer küçük giriş mekanından sonra zemin katın güney yarısını kaplayan aşhane'ye geçilir. Aşhane, sıkıştırılmış toprak zeminli, büyük bir mekandır. Güney yönünde bir kemerle geçilen, yüksek ve geniş bacalı "ocaklık" yer alır. Yukarıdan sarkan kalın bir zincir, belli ki zamanında nice büyük yemek kazanlarını taşımıştır. Aşhanenin her iki yanında, küçük odalar da yerleştirilmiştir. Bunlar, hizmetçi ve görevli odaları diye tariflenir. Zemin katın Kuzey tarafındaysa atlar için ahır ve bu işleve yardımcı nitelikte odalar konumlanmıştır. Buraya giriş kuzey kapıdandır.

 

Konağın üst katına, doğu kapısından girer girmez yükselen dik merdivenle ulaşılır. Merdivenin üst başına çok süslü bir korkuluk ve baba direği yerleştirilmiştir. Üst döşemede merdiveni kapatarak alt katla ilişkiyi kesen bir de kapak vardır.

 

Burası, 36 m2 ölçüsünde, oldukça geniş ve aydınlık bir sofadır. Denize bakan pencereleri ve yüksek tavanıyla belli ki burada kalabalık toplantılar yapılmıştır. Kuzey Doğu ve Kuzey Batı köşelerinde özenle yapılmış ve süslenmiş iki oda yer alır. Bunlardan Batıdaki "başoda"dır. Başoda önemli konukların ağırlandığı, sohbetlerin yapıldığı bir tür konuk odasıdır. Oymalı taş şömine yaşmağı, şöminenin her iki yanında oyma süslerle bezeli taş dolap ve gözler, duvarların tavana yakın bölümündeki renkli resimler ve nihayet tavanda geometrik bölümlenmeler içine yerleştirilmiş boyalı ahşap kabartma süsler, ev sahi-binin gücünü ve özenini ortaya koymuştur. Tavanın tam ortasında, çevresiyle aynı süslere sahip yaklaşık 35 cm. lik yuvarlak bir bölüm, çatı dışına çıkan ve rüzgarla dönen bir mil sayesinde hareket edebilmektedir. Bu se-beple konak "döner tavanlı ev" diye de bilinir. Başoda'nın güney bitişiğine, sofadan bir kapıyla girilen el yıkama yeri ve tuvalet yerleştirilmiştir. Güney Doğu köşedeki oda ise daha sade süslerle bezenmiştir. Süslemeler tavanda ve renkli re-simler şeklinde duvardadır. Bu odada kadınların toplandığı düşünülebilir.

 

Sofanın güney duvarındaysa üç kapı görülür. Bunlardan ortada olan, güney yönünde uzanan bir koridora açılır. Diğer iki kapı ise sofadan geçilen ve bu koridorun her iki tarafına rastlayan odalardır. Sekileri, şömine ve dolaplarıyla hem gündüz hem de gece yaşantısına hizmet edebilirler. Ancak, ikişer küçük pencereleriyle oldukça karanlık olan bu odalar, daha çok kışın ve yatmak için kullanıldıkları izlenimi verirler.

 

Koridor güneye ucu, doğu - batı yönünde daha kısa bir koridorla (T) şeklinde kesilmiştir. Kısa koridorun Doğu ve Batı ucuna birer oda yerleştirilmiştir. Her iki odada da, ikisi güneye açılan üçer pencere vardır. İçeriye dolan güney ışığıyla daha aydınlık olan bu odaların, güneş etkisiyle iyi ısındığı düşünülebilir. Oymalı dolapları, şömine ve sekileriyle burası kadın ve çocukların yaşadığı harem mekanı olsa gerektir. Güney yöne bakan her iki odanın arasına, birkaç basamakla çıkılan küçük bir banyo yerleştirilmiştir.

 

2000 başında restore edilen konak, günümüzde boş halde durmaktadır. Gönlümüzden geçen, bu değerli konağın adına, ihtişamına ve geçmişine uygun şekilde yaşatılmasıdır. El sanatlarıyla ünlü Sürmene'nin kıyıda köşede kalmış bu kültür varlıkları derlenerek konakta sergilenebilir. Açık hava müzelerinde olduğu gibi, bir aile görevlendirilerek geleneklere uygun şekilde konak içinde yaşamaları sağlanabilir. Böylelikle ziyaretçiler ocakta yemek kaynatıldığını, sofrada yufka açıldığını görebilir, konağa gelen misafir gibi ağırlanabilirler. Konağın bahçesi ise şemsiyeler altında insanların oturduğu, esintili bir çay bahçesine dönüştürülebilir. Uygun bir düzenlemeyle bıçak, Keşan, fındık, çay, peynir, mısır ekmeği gibi Sürmene'ye özgü ürünler bir köşede satılabilir.

 

Kaynak;Tekne Dergisi

 

Resmi kaynaklara dayanmayan ama yaşlılardan dinleyerek aldığım bilgilere göre Doğu Karadeniz hattındaki gemilerin duraklama yeri olarak bilinen "KANAVUR LİMANI" konağın önündeki açık denizdir. Bu bölge gemilerin demir atmaları için çok uygun bir bölgedir. Doğu Karedeniz bölgesi deniz altı yapısı itibariyle kolay demir tutmayan bir yapıya sahiptir. Fakat burası bir istisna oluşturmaktadır. Bu nedenden dolayı o dönemlerde ticaret açısından önemli bir liman görevi yapmaktadır. Ayrıca kenarında bulunduğu Kastel Deresi üste yatağından gelen su ile denize boşaldığı yerdeki su arasında fark vardır. Yukardan gelen su daha fazla, denize boşalan su daha azdır. Yine dinlediğim bilgilere göre dere yatağında su orta kısımlarda bir yerde dibe batmakta, açık denizde bir yerlerde fışkırmaktadır. Eski gemiciler bu bölgeyi bilirlermiş ve o bölgeye gidip denize kova atıp içme suyu alırlarmış. (Valla ben yaşlıların yalancısıyım) Ama bu olayı birçok insandan duydum. Bir duyum olsa bile hatta aslı olmasa bile bence çok ilginç bir olay. Konağı restore etmekte olan KTÜ'nün bu olayı da ciddiye alıp araştırmasını isterdik.

Eyaletlerin başındaki valiler, çeşitli olanaksızlıklar yüzünden denetimde güçlük çektikleri yörelerde, devlet adına vergi toplayacak, güvenliği sağlayacak yardımcılar seçerlerdi. Bu yardımcılar, o yörede sözü geçen, güçlü, varlıklı kişiler arasından atanırdı . Yöremizde "ağa" adıyla bilinen bu görevlilerden biri de Memiş Ağa idi. 1700'lerin sonlarında adını duyurmuş olan bu sülaleye, 1800 başlarında Trabzon valisi tarafından Sürmene ve çevresi için idari görev verilmişti. Tarihçiler, Memiş Ağa'nın, Hacı Yakup'un en büyük oğlu olduğunu ve yüklendiği ağalık görevini başarıyla sürdürerek çeşitli yararlılıklar gösterdiğini yazarlar. Kastel'deki konağın yapımının da 1834'lerden sonra olabileceği belirtilir.

Konak, büyük ve farklı görünüşüne karşın, Sürmene köy evlerinin yapı ve plan geleneklerine uyar. Tek farkı, oda ve mekanların iki kata paylaştırılmış olmasıdır. Konağın zemin katta üç kapısı vardır. Bunlardan ikisi Doğu ve Batı cephelerinde karşılıklı olarak açılmış, biri de kuzey cephesinde, denize bakan yöndedir. Karşılıklı kapılardan girildiğinde birer küçük giriş mekanından sonra zemin katın güney yarısını kaplayan aşhane'ye geçilir. Aşhane, sıkıştırılmış toprak zeminli, büyük bir mekandır. Güney yönünde bir kemerle geçilen, yüksek ve geniş bacalı "ocaklık" yer alır. Yukarıdan sarkan kalın bir zincir, belli ki zamanında nice büyük yemek kazanlarını taşımıştır. Aşhanenin her iki yanında, küçük odalar da yerleştirilmiştir. Bunlar, hizmetçi ve görevli odaları diye tariflenir. Zemin katın Kuzey tarafındaysa atlar için ahır ve bu işleve yardımcı nitelikte odalar konumlanmıştır. Buraya giriş kuzey kapıdandır.

 

Konağın üst katına, doğu kapısından girer girmez yükselen dik merdivenle ulaşılır. Merdivenin üst başına çok süslü bir korkuluk ve baba direği yerleştirilmiştir. Üst döşemede merdiveni kapatarak alt katla ilişkiyi kesen bir de kapak vardır.

 

Burası, 36 m2 ölçüsünde, oldukça geniş ve aydınlık bir sofadır. Denize bakan pencereleri ve yüksek tavanıyla belli ki burada kalabalık toplantılar yapılmıştır. Kuzey Doğu ve Kuzey Batı köşelerinde özenle yapılmış ve süslenmiş iki oda yer alır. Bunlardan Batıdaki "başoda"dır. Başoda önemli konukların ağırlandığı, sohbetlerin yapıldığı bir tür konuk odasıdır. Oymalı taş şömine yaşmağı, şöminenin her iki yanında oyma süslerle bezeli taş dolap ve gözler, duvarların tavana yakın bölümündeki renkli resimler ve nihayet tavanda geometrik bölümlenmeler içine yerleştirilmiş boyalı ahşap kabartma süsler, ev sahi-binin gücünü ve özenini ortaya koymuştur. Tavanın tam ortasında, çevresiyle aynı süslere sahip yaklaşık 35 cm. lik yuvarlak bir bölüm, çatı dışına çıkan ve rüzgarla dönen bir mil sayesinde hareket edebilmektedir. Bu se-beple konak "döner tavanlı ev" diye de bilinir. Başoda'nın güney bitişiğine, sofadan bir kapıyla girilen el yıkama yeri ve tuvalet yerleştirilmiştir. Güney Doğu köşedeki oda ise daha sade süslerle bezenmiştir. Süslemeler tavanda ve renkli re-simler şeklinde duvardadır. Bu odada kadınların toplandığı düşünülebilir.

 

Sofanın güney duvarındaysa üç kapı görülür. Bunlardan ortada olan, güney yönünde uzanan bir koridora açılır. Diğer iki kapı ise sofadan geçilen ve bu koridorun her iki tarafına rastlayan odalardır. Sekileri, şömine ve dolaplarıyla hem gündüz hem de gece yaşantısına hizmet edebilirler. Ancak, ikişer küçük pencereleriyle oldukça karanlık olan bu odalar, daha çok kışın ve yatmak için kullanıldıkları izlenimi verirler.

 

Koridor güneye ucu, doğu - batı yönünde daha kısa bir koridorla (T) şeklinde kesilmiştir. Kısa koridorun Doğu ve Batı ucuna birer oda yerleştirilmiştir. Her iki odada da, ikisi güneye açılan üçer pencere vardır. İçeriye dolan güney ışığıyla daha aydınlık olan bu odaların, güneş etkisiyle iyi ısındığı düşünülebilir. Oymalı dolapları, şömine ve sekileriyle burası kadın ve çocukların yaşadığı harem mekanı olsa gerektir. Güney yöne bakan her iki odanın arasına, birkaç basamakla çıkılan küçük bir banyo yerleştirilmiştir.

 

2000 başında restore edilen konak, günümüzde boş halde durmaktadır. Gönlümüzden geçen, bu değerli konağın adına, ihtişamına ve geçmişine uygun şekilde yaşatılmasıdır. El sanatlarıyla ünlü Sürmene'nin kıyıda köşede kalmış bu kültür varlıkları derlenerek konakta sergilenebilir. Açık hava müzelerinde olduğu gibi, bir aile görevlendirilerek geleneklere uygun şekilde konak içinde yaşamaları sağlanabilir. Böylelikle ziyaretçiler ocakta yemek kaynatıldığını, sofrada yufka açıldığını görebilir, konağa gelen misafir gibi ağırlanabilirler. Konağın bahçesi ise şemsiyeler altında insanların oturduğu, esintili bir çay bahçesine dönüştürülebilir. Uygun bir düzenlemeyle bıçak, Keşan, fındık, çay, peynir, mısır ekmeği gibi Sürmene'ye özgü ürünler bir köşede satılabilir.

 

Kaynak;Tekne Dergisi

 

Resmi kaynaklara dayanmayan ama yaşlılardan dinleyerek aldığım bilgilere göre Doğu Karadeniz hattındaki gemilerin duraklama yeri olarak bilinen "KANAVUR LİMANI" konağın önündeki açık denizdir. Bu bölge gemilerin demir atmaları için çok uygun bir bölgedir. Doğu Karedeniz bölgesi deniz altı yapısı itibariyle kolay demir tutmayan bir yapıya sahiptir. Fakat burası bir istisna oluşturmaktadır. Bu nedenden dolayı o dönemlerde ticaret açısından önemli bir liman görevi yapmaktadır. Ayrıca kenarında bulunduğu Kastel Deresi üste yatağından gelen su ile denize boşaldığı yerdeki su arasında fark vardır. Yukardan gelen su daha fazla, denize boşalan su daha azdır. Yine dinlediğim bilgilere göre dere yatağında su orta kısımlarda bir yerde dibe batmakta, açık denizde bir yerlerde fışkırmaktadır. Eski gemiciler bu bölgeyi bilirlermiş ve o bölgeye gidip denize kova atıp içme suyu alırlarmış. (Valla ben yaşlıların yalancısıyım) Ama bu olayı birçok insandan duydum. Bir duyum olsa bile hatta aslı olmasa bile bence çok ilginç bir olay. Konağı restore etmekte olan KTÜ'nün bu olayı da ciddiye alıp araştırmasını isterdik.

Sürmene'nin 4 km. kadar doğusunda, sağda, yol üstünde geniş saçaklarıyla uçmaya hazırlanan kartala benzeyen güzel bir ko-nakla karşılaşılır: Hacı Yakuboğlu Memiş Ağa Konağı…

 

Konağın varlığı 1800 lü yıllara kadar uzanır. Osmanlı döneminde, imparatorluk toprakları idari açıdan eyaletlere bölünerek yönetiliyordu. Eyaletlerin başındaki valiler, çeşitli olanaksızlıklar yüzünden denetimde güçlük çektikleri yörelerde, devlet adına vergi toplayacak, güvenliği sağlayacak yardımcılar seçerlerdi. Bu yardımcılar, o yörede sözü geçen, güçlü, varlıklı kişiler arasından atanırdı . Yöremizde "ağa" adıyla bilinen bu görevlilerden biri de Memiş Ağa idi. 1700'lerin sonlarında adını duyurmuş olan bu sülaleye, 1800 başlarında Trabzon valisi tarafından Sürmene ve çevresi için idari görev verilmişti. Tarihçiler, Memiş Ağa'nın, Hacı Yakup'un en büyük oğlu olduğunu ve yüklendiği ağalık görevini başarıyla sürdürerek çeşitli yararlılıklar gösterdiğini yazarlar. Kastel'deki konağın yapımının da 1834'lerden sonra olabileceği belirtilir.

Konak, büyük ve farklı görünüşüne karşın, Sürmene köy evlerinin yapı ve plan geleneklerine uyar. Tek farkı, oda ve mekanların iki kata paylaştırılmış olmasıdır. Konağın zemin katta üç kapısı vardır. Bunlardan ikisi Doğu ve Batı cephelerinde karşılıklı olarak açılmış, biri de kuzey cephesinde, denize bakan yöndedir. Karşılıklı kapılardan girildiğinde birer küçük giriş mekanından sonra zemin katın güney yarısını kaplayan aşhane'ye geçilir. Aşhane, sıkıştırılmış toprak zeminli, büyük bir mekandır. Güney yönünde bir kemerle geçilen, yüksek ve geniş bacalı "ocaklık" yer alır. Yukarıdan sarkan kalın bir zincir, belli ki zamanında nice büyük yemek kazanlarını taşımıştır. Aşhanenin her iki yanında, küçük odalar da yerleştirilmiştir. Bunlar, hizmetçi ve görevli odaları diye tariflenir. Zemin katın Kuzey tarafındaysa atlar için ahır ve bu işleve yardımcı nitelikte odalar konumlanmıştır. Buraya giriş kuzey kapıdandır.

 

Konağın üst katına, doğu kapısından girer girmez yükselen dik merdivenle ulaşılır. Merdivenin üst başına çok süslü bir korkuluk ve baba direği yerleştirilmiştir. Üst döşemede merdiveni kapatarak alt katla ilişkiyi kesen bir de kapak vardır.

 

Burası, 36 m2 ölçüsünde, oldukça geniş ve aydınlık bir sofadır. Denize bakan pencereleri ve yüksek tavanıyla belli ki burada kalabalık toplantılar yapılmıştır. Kuzey Doğu ve Kuzey Batı köşelerinde özenle yapılmış ve süslenmiş iki oda yer alır. Bunlardan Batıdaki "başoda"dır. Başoda önemli konukların ağırlandığı, sohbetlerin yapıldığı bir tür konuk odasıdır. Oymalı taş şömine yaşmağı, şöminenin her iki yanında oyma süslerle bezeli taş dolap ve gözler, duvarların tavana yakın bölümündeki renkli resimler ve nihayet tavanda geometrik bölümlenmeler içine yerleştirilmiş boyalı ahşap kabartma süsler, ev sahi-binin gücünü ve özenini ortaya koymuştur. Tavanın tam ortasında, çevresiyle aynı süslere sahip yaklaşık 35 cm. lik yuvarlak bir bölüm, çatı dışına çıkan ve rüzgarla dönen bir mil sayesinde hareket edebilmektedir. Bu se-beple konak "döner tavanlı ev" diye de bilinir. Başoda'nın güney bitişiğine, sofadan bir kapıyla girilen el yıkama yeri ve tuvalet yerleştirilmiştir. Güney Doğu köşedeki oda ise daha sade süslerle bezenmiştir. Süslemeler tavanda ve renkli re-simler şeklinde duvardadır. Bu odada kadınların toplandığı düşünülebilir.

 

Sofanın güney duvarındaysa üç kapı görülür. Bunlardan ortada olan, güney yönünde uzanan bir koridora açılır. Diğer iki kapı ise sofadan geçilen ve bu koridorun her iki tarafına rastlayan odalardır. Sekileri, şömine ve dolaplarıyla hem gündüz hem de gece yaşantısına hizmet edebilirler. Ancak, ikişer küçük pencereleriyle oldukça karanlık olan bu odalar, daha çok kışın ve yatmak için kullanıldıkları izlenimi verirler.

 

Koridor güneye ucu, doğu - batı yönünde daha kısa bir koridorla (T) şeklinde kesilmiştir. Kısa koridorun Doğu ve Batı ucuna birer oda yerleştirilmiştir. Her iki odada da, ikisi güneye açılan üçer pencere vardır. İçeriye dolan güney ışığıyla daha aydınlık olan bu odaların, güneş etkisiyle iyi ısındığı düşünülebilir. Oymalı dolapları, şömine ve sekileriyle burası kadın ve çocukların yaşadığı harem mekanı olsa gerektir. Güney yöne bakan her iki odanın arasına, birkaç basamakla çıkılan küçük bir banyo yerleştirilmiştir.

 

2000 başında restore edilen konak, günümüzde boş halde durmaktadır. Gönlümüzden geçen, bu değerli konağın adına, ihtişamına ve geçmişine uygun şekilde yaşatılmasıdır. El sanatlarıyla ünlü Sürmene'nin kıyıda köşede kalmış bu kültür varlıkları derlenerek konakta sergilenebilir. Açık hava müzelerinde olduğu gibi, bir aile görevlendirilerek geleneklere uygun şekilde konak içinde yaşamaları sağlanabilir. Böylelikle ziyaretçiler ocakta yemek kaynatıldığını, sofrada yufka açıldığını görebilir, konağa gelen misafir gibi ağırlanabilirler. Konağın bahçesi ise şemsiyeler altında insanların oturduğu, esintili bir çay bahçesine dönüştürülebilir. Uygun bir düzenlemeyle bıçak, Keşan, fındık, çay, peynir, mısır ekmeği gibi Sürmene'ye özgü ürünler bir köşede satılabilir.

 

Kaynak;Tekne Dergisi

 

Resmi kaynaklara dayanmayan ama yaşlılardan dinleyerek aldığım bilgilere göre Doğu Karadeniz hattındaki gemilerin duraklama yeri olarak bilinen "KANAVUR LİMANI" konağın önündeki açık denizdir. Bu bölge gemilerin demir atmaları için çok uygun bir bölgedir. Doğu Karedeniz bölgesi deniz altı yapısı itibariyle kolay demir tutmayan bir yapıya sahiptir. Fakat burası bir istisna oluşturmaktadır. Bu nedenden dolayı o dönemlerde ticaret açısından önemli bir liman görevi yapmaktadır. Ayrıca kenarında bulunduğu Kastel Deresi üste yatağından gelen su ile denize boşaldığı yerdeki su arasında fark vardır. Yukardan gelen su daha fazla, denize boşalan su daha azdır. Yine dinlediğim bilgilere göre dere yatağında su orta kısımlarda bir yerde dibe batmakta, açık denizde bir yerlerde fışkırmaktadır. Eski gemiciler bu bölgeyi bilirlermiş ve o bölgeye gidip denize kova atıp içme suyu alırlarmış. (Valla ben yaşlıların yalancısıyım) Ama bu olayı birçok insandan duydum. Bir duyum olsa bile hatta aslı olmasa bile bence çok ilginç bir olay. Konağı restore etmekte olan KTÜ'nün bu olayı da ciddiye alıp araştırmasını isterdik.

bottom of page